Yeni Akit Gazetesi yazarı Akif Bedir, bugünkü, Allah devletimize zeval vermesin” başlıklı yazısında, sel felaketinin yaşandığı Bozkurt’taki gözlemlerini aktararak, “Selin en yoğun yaşandığı Bozkurt’taydık. Gördüklerimiz, duyduklarımız karşısında şoktaydık.” dedi. Bedir, “Şükür devletimiz cumhuruyla cumhurunun yanındaydı…” açıklamasında bulundu.
Akif Bedir’in köşe yazısı şöyle:
Lise ve üniversite arkadaşlıkları saf, temiz, berrak ve karşılık beklenmeyen arkadaşlıklardır. Maddenin nüfus edemediği, safi sevginin paylaşıldığı ve hiçbir sebebin bozamadığı dostlukların oluştuğu, duru ve gerçek vefanın zirve yaptığı gönüldaşlıklardır.
Aynı duygu sarmallarını doyasıya yaşadığımız üniversiteden arkadaşlarla her beş senede bir güzel ülkemin değişik mekânlarında buluşup eskimeyen kardeşliklerimizin, yıpranmayan dostluklarımızın, solmayan gönüllerimizin coşkusunu yeniden paylaşarak yaşıyor ve yeniden diriliş iksirini bu birlikteliklerden alıyoruz.
Bu sene grupta herkesin heyecanı, neşesi ve sevinci eksikti. Kimse gülemiyor, herkesin canı fena halde sıkkındı. Yaşanan sel felaketi haliyle herkesin gündemindeydi. İnsanlar ağlarken bizim kayıtsızlığımız söz konusu olamazdı.
Gönül insanı gönlü, sofrası, kapısı ve alnı açık olandır. İnsanların acılarını ve sancılarını, sevinçlerini ve sürurlarını paylaşan, iyi günde de kötü günde de yanlarında olandır. İnsanlara ulaşmanın yolunun problemlerini çözmekten, dertlerine deva olmaktan geçtiğini bilendir.
Gün gönül insanı olma günüydü. Gönül adamı olabilmek için mağdurların yanında olmak, ellerinden tutmak lazımdı.
Teslimiyet fıtratımızda olmayan bir acziyetti. O halde bu badireleri birlikte aşmak, zorlu etapları geçebilmek, belaları yenebilmek için güç birliği etmemiz şarttı ve bizim de felaket bölgesinde olmamız ve elimizden geldiğince yardım elini uzatmamız elzemdi.
Karar verildi. Acıları ve sevinçleriyle bize sunulmuş bu hayatı dostluklarıyla anlamlandıranlar, bu sene felaketzedelere destek verebilmek, milletin yaralarının sarılmasında güç birliği yapabilmek için Bozkurt’a gidilecekti.
Selin en yoğun yaşandığı Bozkurt’taydık. Gördüklerimiz, duyduklarımız karşısında şoktaydık.
Devlet tüm ekipleriyle birlikte burada seferber olmuştu. Aç ve açıkta kimse yoktu. Devletin şefkatli eli her yere, herkese ulaşmıştı. Gezdiğimiz yerlerde milletten en çok duyduğumuz söz: “Allah, devlete zeval vermesin, hükümetimiz sağ olsun, Allah devletimize güç kuvvet versin” idi.
Yollar kamyonlar, TIR’larla doluydu. Hepsi ülkenin bir köşesinden, bir belediyesinden. Yardım malzemesi yağıyordu, giyecekler, yiyecekler. Aklınıza ne gelirse.
Devletimiz… Bakanlar, Milletvekilleri, Vali, Kaymakam, AFAD, Kızılay, Belediyeler, Jandarma ve TSK… Yaralar sarılıyordu.
Kızılay selzedelere sıcak yemek hizmeti veriyor, Jandarma ilçede temizlik çalışmalarına destek veriyordu. TSK yıkılan köprüler yerine hazır köprüler kuruyor, hayatın normale dönmesi için yoğun çaba sarf ediliyor, felaketin izleri siliniyordu.
Milletimiz adını duymadığı, yüzünü görmediği insanlara yardım için yarışıyordu. Gerçekten de “yürekler” kenetlenmişti. İhtiyaç duyulan elbirliği, iş birliği burada sağlanmıştı.
İnsanımız büyük bir kardeşlik ve dayanışma örneği sergiliyordu. Bu aziz milletin bir ferdi olmaktan gurur duyuyor, gösterilen hassasiyetten dolayı yüreklerimiz kabarıyordu.
Bütün gün dolaşmıştık… Dışarıdan gelenler tedbiren içerilere sokulmuyor, devlet biz yeteriz diye adeta haykırıyordu. Yöre halkı çalışanlara çay servisi yapıyor, biz de ikram edilen çaylardan yudumlarken yaşanılan hikâyeleri dinliyor, Rabb’im’in azameti karşısında küçüldükçe küçülüyorduk.
Devletimin şefkat elinin tüm bölgeyi kuşatması gönül yaralarının sarılmasına yetiyordu.
Bir taraftan ilçe halkıyla kaynaşan gönüllerimizin hoşluğunu yaşarken diğer taraftan işe yarmamanın verdiği hüzün ile akşam etmiştik.
Konakladığımız otelde çaylar yudumlanırken arkadaşlarla bölgede bütün bu yapılanlar karşısında var güçleriyle felaket tellallığı yapmaya çalışan gölgesi cüssesinden haşmetli görünen muhalefetin, özellikle de milliyetçi! Meral Akşener’in milletin milli hassasiyetleri karşısındaki çıkarcı tavrı konuşuluyordu.
Ortamımız nezihti ve sakindi. Yan masada yalnız oturan ve önündeki defterine bir şeyler karlayan biri vardı. Vakit ilerliyor, sohbet kızışıyordu.
Bir ara yandaki yabancı ben de size katılabilir miyim diye sordu ve sandalyesini yanımıza çekti. Artık sohbette bir kişi artmıştık.
Kimliği meçhul zat güzel konuşuyor, bazen unuttuğumuz ya da gözden kaçırdığımız siyasi notları aktarıyor, kendisini dinletiyordu. Hele Akşener’le ilgili öyle detaylı bilgiler aktardı ki bütün arkadaşlarımla dinleyici konumuna geçmiştik.
“Köklü siyasal geleneği, bürokraside tecrübesi, gençlik dinamizmiyle Türkiye’nin beka garantisi olan MHP var oldukça Akşener ve müttefikleri bu aziz milletin başına bela olamayacaktır” beyanı son sözü oldu.
Çalan telefonu ayrılık habercisi gibiydi. Bedenen ve zihnen yorgunluğun zirvesini yaşadığımız için herkes kabuğuna çekilmişti.
Ertesi güne erken başlamış, sahaya inmiştik. Akşam sohbetimize katılan zatın bölge insanının dertlerini dinleyip, yaralarının sarılması için notlar alıp ilgililerle temaslara geçtiğini görünce şaşırmıştık.
Akşam bize kendisini dinleten, doluluğu gönlümüzü okşayan zatın MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz olduğunu öğrendiğimizde tebessümümüz manalıydı.
Şükür devletimiz cumhuruyla cumhurunun yanındaydı…“