Oruç sisteminin mantığını gerçek hayatımıza uyarlamanın birçok hastalığa olumlu etkisi olduğunu belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. İsmail Erbaş, “Oruç sisteminin mantığını gerçek hayatımızda oturtabilirsek karaciğer yağlanması, metabolizma dengesi, damar sertliği, beyin damar tıkanıklıkları, kalp damar tıkanıklıklarının sebebi olan şeker ve hipertansiyonu dengede tutabiliriz” dedi.
Oruç döneminde doğru beslenmenin karaciğer yağlanması, insülin direnci ve obezite gibi hastalıkların ortadan kalkması için atılacak adımlardan biri olabileceğini ifade eden Altınbaş Üniversite Hastanesi Medical Park Bahçelievler İç Hastalıkları Bölümü’nden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. İsmail Erbaş, “Eğer oruç sisteminin mantığını gerçek hayatımızda oturtabilirsek karaciğer yağlanması, metabolizma dengesi, damar sertliği, beyin damar tıkanıklıkları, kalp damar tıkanıklıklarının sebebi olan şeker ve hipertansiyonu dengede tutabiliriz. Diğer 11 ayda da doğru beslenmeyi bir yaşam şekli haline getirebilirsek sağlık açısından risk oluşturacak sorunların önüne geçebiliriz” diye konuştu.
“ORUCUN METABOLİZMA DENGESİNE OLUMLU ETKİSİ VARDIR”
Çağımızın en büyük hastalıklarından obezite ve diyabetin 12 ay boyunca az ve dengeli beslenerek düzelebilir olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Erbaş, oruçta metabolik dengeyi kontrol eden en önemli yapının karbonhidrat ve insülin salgıları olduğunu belirtti. Uzman Dr. İsmail Erbaş, “Bunları da en iyi düzenleyen vücudun gıda dengesidir. Uzun açlık süresi ile iki öğünle ciddi boyutta metabolik dengemizi sağlayabiliriz. Oruç tüm prensipleri ile buna birebir uygun bir durumdur. Orucun genel olarak sıvı dengesi, karbonhidrat dengesi ve yağ metabolizması üzerine ciddi olumlu etkileri vardır. Oruç döneminde sıvı tüketimi başta ileri yaş grubu olmak üzere herkes için çok önemlidir. Hem iftarda hem de sahurda bizim için günlük gereksinim olan en az 2.5-3 litrelik sıvı tüketimini karşılamalıyız. İnsülin direnci ve diyabeti olanlar, metabolik denge açısından özellikle akşamları yemeğe aşırı yüklenmemelidir. Özellikle iftara hurma ile başlamanın da mantığı da budur. Tatlı ve yağlı gıdalar, iştah merkezini erkenden doyurdukları için daha fazla gıda alımının önüne geçer” şeklinde konuştu.
AÇLIK VÜCUDUN İÇ DENGESİNİ HAREKETE GEÇİRİYOR
Metabolizmayı düzenleyecek en önemli etkenin zaman olduğunu kaydeden Uzm. Dr. İsmail Erbaş, “Oruç süresince vücudumuz 16 saat boyunca aç kalarak kendi içerisinde glikoz dengesini sağlıyor. Bunu şu şekilde yapıyor: Vücudumuzda kan şekerini düşüren ve dengede tutan mekanizma var. Vücut; içerisindeki hormonal faktörler, kullanabildiği karbonhidratlar, yağlar ve proteinlerle ilgili bir denge savaşı sonucunda kararlı glikoz konsantrasyonu oluşturuyor. 12-15 saat açlığa kadar sağlıyor bunu. Bu denge için vücudun savunma sistemi diyebiliriz” ifadelerini kullandı.
“İNSÜLİN KULLANANLAR DİKKAT ETMELİ”
İnsülin kullananlara, kardiyovasküler risk faktörü olan hastalara ve 70 yaş üzerindeki kişilere oruç tutmayı önermediğini de sözlerine ekleyen Uzm. Dr. İsmail Erbaş, şu uyarılarda bulundu:
“İnsülin ilacı kullananların kesinlikle insülinlerini zamanında almaları gerekiyor. Açlık- tokluk haline dikkat etmeleri gerekiyor. Hiperlipidemi, hiperglikoz ve hipertansiyon ortadan kalktığında kalp ve beyinle ilgili risk faktörlerini de azaltmış oluruz. Daha az karbonhidrat alarak vücudumuzun iç dengesini kendi isteği ile kurmasını sağlayabiliriz. Eğer oruç vücut dengesini bozuyorsa yani baş dönmesi, tansiyon yüksekliği veya düşüklüğü gibi sorunlara sebep oluyorsa bu kişilere oruç tutmayı önermiyoruz. Daha genç grupta olan ve büyük risk faktörü olmayan sağlıklı bireylere ise oruç tutacaklarsa akşamları iftar ve sahurda gıda takviyesinde karbonhidrat ağırlıklı olmayan ve protein oranının yüksek olduğu gıdaları tüketmelerini, bol sıvı almaları ve dengeli beslenmelerini ve gıdaları yavaş yavaş tüketmelerini öneriyorum. Yemeğe oturur oturmaz bütün ara sıcakları, ana yemekleri, tatlıları, tuzluları bir anda tüketmek kalbe, bağırsaklara ve mideye ciddi boyutta fazladan yük getireceği için gıda tüketimin daha dengeli bir şekilde yapılmasını tavsiye ediyorum.”
ŞEKER DÜŞÜKLÜĞÜ KALP KRİZİNİ TETİKLEYEBİLİR
Uzun süre açlığın kontrollü bir şekilde olması gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Erbaş, biyolojik ve gerekli aminoasitler alınmadan aç kalınmasının ise sağlık açısından tehlikeye davetiye anlamına geleceğinin altını çizerek “Yeterince gıda alarak uzun süre aç kalmak bizim normal zamanda da kontrollü bir şekilde yapılmasını tavsiye ettiğimiz bir durumdur. Ancak bu kontrolsüz ve bilinçsiz bir şekilde yapılıyorsa diyabetiniz, kalp hastalığınız ve damarsal hastalılarınız varsa olası bir hipoglisemi (şeker düşüklüğü), kalp krizini tetikleyebilir. Bu nedenle bu kişiler için de uzun süreli açlık uygun değildir” dedi.
Kaynak: Demirören Haber Ajansı