Ayşe Çınar / Ntv.com.tr
Bilim insanları dünyadaki tatlı su balıklarının iklim değişikliği ve kirlilik nedeniyle tehdit altında olduğunu açıkladı.
16 küresel koruma kuruluşunun hazırladığı The World’s Forgotten Fishes adlı rapora göre, göçmen tatlı su balıklarının popülasyonları 1970’ten bu yana yüzde 76 oranında düştü ve büyük balıkların (30 kg’dan ağır olanlar) çoğu neredeyse tamamen yok oldu.
Şu anda dünyadaki tatlı su balıklarının üçte biri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor ve geçen yıl 16 tatlı su balığı türünün nesli tükendi.
Raporda, kirlilik, kontrolsüz avlanma, istilacı türlerin ortaya çıkması, iklim değişikliği, nehir ekolojilerinin bozulması gibi sorunların yanında dünyadaki nehirlerin büyük bir kısmının barajlar için kullanılmasının da tatlı su balıklarının yaşamını zorlaştırdığı belirtildi.
10 BİN TÜRÜN YÜZDE 30’U RİSK ALTINDA
Rapor, tatlı su ekosistemlerindeki biyolojik çeşitliliğin okyanusların ve ormanların iki katı oranında kaybedildiğini de ortaya koydu. Bilinen 18.000’den fazla tatlı su balığı türü var ve daha fazla tür keşfedilmeye devam ediyor. Tehlike altındaki türlerin küresel listesini derleyen Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) 10.000’den fazla türü değerlendirdi ve yaklaşık yüzde 30’unun yok olma riski altında olduğunu bildirdi.
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli etkenler nedeniyle, çok sayıda tatlı su balığı türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özcan Gaygusuz, Türkiye’deki durumu Ntv.com.tr’ye anlattı.
Türkiye’de kamu kurumları ve üniversiteler tarafından göl ve baraj gölleri ile akarsularında yaşayan balıkların popülasyonlarının yapısını, bolluklarını vb. bilgileri belirlemek için yürütülen düzenli izleme çalışmaları bulunmadığını belirten Doç. Dr. Özcan Gaygusuz, “Mevcut yapılmış olan çalışmalar ise bir kaç yıllık izlemeler şeklinde çoğunlukla ekonomik değeri olan türlerle ilgili. Yapılmış bu çalışmalarda içsu balıklarımızın ekolojik açıdan iyi durumda olmadığı, popülasyon yapılarında olumsuz yönde değişimler olduğu şeklinde bilgiler mevcut.” dedi.
Gaygusuz, ntv.com.tr’nin sorularını yanıtladı…
Türkiye’de de balıklar için bir yok olma tehlikesi söz konusu mu?
Maalesef nesli tükenmiş, yok olmuş türlerimiz var. Türkiye tatlı su balık faunasının önemli bir kısmı Avrupa, İran-Kafkasya, Kuzey Afrika-Arap Yarımadası kökenli. Türkiye, Anadolu Yarımadası’na endemik olan yani sadece Anadolu’ya özgü türlere de ev sahipliği yapıyor.
Avrupa kıtasında 546 yerel tatlı su balığı türü yaşamakta, Türkiye içsularında 384 tatlı su balığının yaşadığı biliniyor. Türkiye içsularındaki balık çeşitliliği neredeyse kıta özelliği gösteriyor. 384 türden 194 tanesi endemik, 28 tanesi ise yabancı/istilacı balık türü.
DÖRT TÜRÜN NESLİ TAMAMEN TÜKENDİ
Türkiye içsu balıklarının yaklaşık yüzde 54,5’i endemiktir. Bu oran oldukça önemli. Bu endemik türlerden 4 türün nesli maalesef tükenmiş durumda. Nesli tükenmiş endemik türlerimizin isimleri ise Alburnus akili, Alburnus nicaeensis, Anatolichthys splendens ve Pseudophoxinus handlirschi’dir. Bu 4 türe ait örnekler ancak bazı balık koleksiyonlarında mevcut.
IUCN Kırmızı listeye göre endemik türlerimizden 27 tanesi kritik seviyede (CR), 44 tanesi tehlikede (EN), 27 tür ise zarar görebilir (VU) olarak sınıflandırılıyor.
Kirlilik, habitat kayıpları, istilacı/yabancı türler ve diğer tehditlerle ilgili olarak önlem almazsak önümüzdeki yıllarda nesli tükenen veya tükenme noktasına yaklaşan tür sayımız artacak.
TATLI SU BALIKLARI POPÜLASYONUNU OLUMSUZ ETKİLEYEN FAKTÖRLER NELER?
- KİRLİLİK
Kirlilik, habitat kayıpları, istilacı türler, su kaynaklarının yanlış kullanılması/yönetilmesi içsularımızda yaşayan en küçüğünden en büyüğüne tüm canlıları olumsuz etkiliyor.
Yerleşim yerlerinden ve sanayi tesislerinden arıtılmadan alıcı ortama bırakılan her türlü kirletici buralarda yaşayan canlıları olumsuz etkilemektedir. Hareketli organizmalar ortamı terk edebiliyor fakat hareket olanağı kısıtlı olan veya midyeler gibi bir yerde sabit olarak yaşayan türler maalesef ölüyor.
- KONTROLSÜZ AVLANMA
İçsu kaynaklarımızda Tarım ve Orman Bakanlığı görevlileri ile kolluk güçleri tarafından sıkı denetlemeler yapılıyor ancak kuralsız balıkçılık faaliyetleri de bir o kadar sıkı bir şekilde devam ediyor. Özellikle balıkların üreme dönemlerinde bu yasadışı kuralsız avcılıkla daha sık karşılaşılıyoruz.
Üreme döneminde olan balıklar ya akarsu içlerine göç ederler ya da göllerin daha sığ olan kıyı kesimlerine yaklaşırlar. Balıkların bu davranışını bilen kaçak avcılar bu hareketleri ile sadece üreme döneminde avlanmaması gereken balıkları yakalayarak öldürmüyor, aynı zamanda gelecek balık nesillerini de öldürmüş oluyor.
- İSTİLACI TÜRLER
Türkiye içsularında yaklaşık 30 yabancı/istilacı tatlı su balık türü yaşıyor. Ülkemizdeki yabancı/istilacı içsu balık türleri özellikle Meriç Nehri vasıtası ile önce Trakya içsularına yayılıyor. Bu yabancı/istilacı türler, arada önemli biyolojik bir bariyer olan Marmara Denizi, Çanakkale ve İstanbul boğazlarını ise sportif veya ticari balıkçılar ile kamu kurumlarının göl ve baraj göllerinin balıklandırılması amacıyla yaptıkları balıklandırma faaliyetleri gibi çeşitli yolları aşarak Anadolu Yarımadasında bulunan içsulara bulaşıyor.
Eğer ilgili kamu kurumlarının düzenli izleme çalışmaları yoksa yabancı/istilacı bir türün bir ortama bulaşıp bulaşmadığını hızlıca fark etmek pek mümkün değil. İstilacı bir tür ancak yeni girdiği habitatta sorun olmaya başladığında fark edilebiliyor, bu aşamada ise maalesef çoğunlukla önlem almak için geç kalınmış oluyor. Bu türler bulaştıkları habitatlarda, besin ağını değiştirebiliyor, yerel türlerle üreme ve beslenme alanları için rekabete giriyor, taşıdıkları hastalık etmenleriyle yerel türlerin popülasyonlarının azalmasına hatta yok olmasına neden olabiliyor ve göl ve baraj göllerinde su kalitesini bozabiliyor.
Türkiye içsularında yabancı/istilacı balık türleri olan Carassius gibelio, Gambusia holbrooki, Lepomis gibbosus ve Pseudorasbora parva en sık karşılaştığımız ve sorun yaratan balık türleri. Gelecek yıllarda istilacı/yabancı balık türlerinin sayılarının ve popülasyonlarının hızla artması bekleniyor.
- İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE SU KULLANIMI
İklimin değiştiğini o alanda uzman olan araştırmacılar dile getiriyorlar. Evet iklim değişimi içsu kaynaklarımızı olumsuz etkiliyor, etkilemeye devam edecek. Kurak bir yıl geçirdik ve bu kurak yılların sayısının artacağı dile getiriliyor. Fakat yaşadığımız tüm sorunların hepsini iklim değişimine bağlamak kolaycılığına kaçtığımızı düşünüyorum. Türkiye’de su kaynaklarımızı, suyu doğru yönetmeliyiz, bunu şu an için yapabildiğimizi düşünmüyorum.
Su kaynaklarımızın yönetiminde öncelik ekosistemin ihtiyaçları olmalı, daha sonra insan faaliyetleri için düzenlemeler yapılmalıdır. Suyu israf ettiğimizi düşünüyorum. Sağlıklı bir çevrede yaşamak sadece insanların değil tüm canlıların hakkı. Bunun yolu da temiz suya, havaya ve gıdaya ulaşabilmekten geçiyor.
Suyun en çok kullanıldığı alan tarım sektörü. Tarım alanlarında alınacak önlemlerle su kaynaklarımız üzerindeki baskıyı azaltabiliriz. Bizler tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmeliyiz. Bu tüketim hızıyla gidersek tüm su ve kara ekosistemlerimizde yaşanacak şiddetli yıkımlarla karşı karşıya kalabiliriz.
Türkiye nehir havzaları üzerinde yapılan, yapılması planlanan çeşitli büyüklüklerde baraj gölleri, göletler, nehir tipi hidroelektrik santrali gibi hidrolik yapılar bulunuyor. Yapılış amaçlarına göre su tutma kapasiteleri ve bekletme süreleri farklı olan bu yapılar suyun bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri ile akarsu havzalarının binlerce yılda oluşmuş hidrolik rejimini değiştirip buralarda yaşamaya uyum sağlamış türlerin davranışlarını olumsuz etkiliyor.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Türkiye’nin pek çok içsu havzasında meslektaşlarımla birlikte çalıştım ve çalışmaya devam etmekteyim. Kişisel gözlemim sulak alanlarının kurutulması, habitat kayıpları, istilacı türler ve neredeyse tüm havzalarımızda kirlilik çok büyük bir sorun.
Biyoçeşitliliğimizi kaybediyoruz. İnsanlık olarak henüz kaybettiğimiz canlıların tam olarak ne ifade ettiğini anladığımızı sanmıyorum. Bu yok oluşların bizimle bir ilgisi olmadığı ve bizi etkilemeyeceği yanılgısı içindeyiz.
Benim önerebileceğim çözüm yollarından biri elbette kirliliğin azaltılması hatta sıfırlanması, istilacı türlerle mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi, tüm bunları yapabilmek içinde tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. Bir diğeri ise, belki bir hayal ama kurutulan tüm sulak alanlarımızın geri kazanılması, buraların tekrar bitkilerle, balıklarla, kurbağalarla, kuşlarla ve diğer canlılarla dolması. Eğer bunu başarabilirsek yok olma tehdidi altında bulunan canlılarımızı da koruyabileceğiz.
ayse.cinar@ntv.com.tr